> Engeloji : Engelli Filmi

Translate

Engelli Filmi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Engelli Filmi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Mart 2024 Pazartesi

CANNES ÖDÜLÜ ENGELLİ ROLÜNE

Kuru Otlar Üstüne filmini Merve Dizdar, Cannes'da En İyi Kadın Oyuncu olduğu için merak ediyor ve seyretmek istiyordum. Süresine bakınca (197 dakika) vazgeçecektim. Ama merakım ağır bastı. 

İyi ki de öyle olmuş... Bir de ne göreyim? Filmde bir engelli hikayesi var! Merve Dizdar yani Nuray, patlama sonucu bir bacağı ampute olan biri... Spoiler vermek istemiyorum. Ama bunu yazmadan da edemedim. Bu arada Merve Dizdar, 76. Cannes Film Festivali'nde En İyi Kadın Oyuncu Ödülü'nü bir engelli rolüyle almış biliyor muyduk? Bunu yazan oldu mu? Yok...

Film, usta yönetmen Nuri Bilge Ceylan'ın... Filmin senaryosunu Nuri Bilge Ceylan, Ebru Ceylan ve Akın Aksu ile birlikte yazmışlar. Oyuncular ise; Deniz Celiloğlu (Samet), Merve Dizdar (Nuray), Musab Ekici (Kenan), Ece Bağcı (Sevim), Erdem Şenocak (Tolga), Yüksel Aksu (Vahit), Münir Can Cindoruk (Feyyaz), Onur Berk Arslanoğlu (Bekir), Yıldırım Gücük (Mustafa), Nail Cengiz Bozkurt (Emin).

Filmde toplumsal ve sosyal bir çok konu ele alınmış. Bunlarla ilgili bir çok yazı kaleme alınmıştır. Ben her zamanki gibi engelli ve engelli farkındalığı yönünden ele aldım. Nuray (Merve Dizdar), engelli biri; engelli bir öğretmen, engelli bir kadın olarak karşımızda... 

Engellilikle ilgili öyle etkili cümleler var ki, film yeni seyretmeyen çoktur diye yazmamalıyım diye düşündüm. Ama hepsini buraya yazmak isterdim. Seyretmeyecek olanlar okusun diye. 

Bir engelli olarak duygularını ve düşünceleri çok iyi anladım. Aynı durumu yaşayanlar aynı duygu ve düşüncelere sahip oluyor. Bazılarının altına imzamı atarım. 

Engelli kadın ve engelsiz erkek ilişkisi de ilginç bir biçimde anlatılıyor. Ne açıdan baktıkları gözler önüne seriliyor. Engellilerin filmlerde olumlu, daha doğrusu normal sunumu beni sevindiriyor. Bir farkındalık ortaya konuluyor. Böylece engelliye bakış yavaş yavaş değişir diye umuyorum. 

ALİYE YÜCEL

4 Temmuz 2022 Pazartesi

SEN NELER YAPARSIN!



İlham veren filmler diye listeler yapılıyor. Bunlara zaman zaman rastlıyorum. Bunların bir çoğu engelli filmleri oluyor. Sol Ayağım, Can Dostum, Her Çocuk Özeldir gibi... Engelliler ilham kaynağı olmak zorunda mıdır? Bilemiyorum... Bu konuyu daha önce de ele almıştım.
 
Engeli olmayan kişiler, engellilere bakıp; "Bak bu kişi, bu halde iken bunları yapıyor. Sen neler yaparsın!" diye kendi kendine söylüyorlar mı acaba? Bunu merak ediyorum. Böyle söylüyorlar ve bir şeyler başarıyorlarsa da bilmek isterdim. 

Bir şeyler başarmanın engellisi, engelsizi yok bence... İsteyen her durumda bir şeyler yapabilir, bir şeyler başarabilir. 

ALİYE YÜCEL

27 Mart 2022 Pazar

SESSİZ OLMAK



Korku filmleri tercihim değilse de Hush (Sessiz) filminin tanıtımında "İşitme engelli bir yazar..." cümlesini görünce seyretmek istedim. Hush, 2016 ABD yapımı orta düzeyde bir korku - gerilim (slasher) filmi...

Filmin konusu şöyle: İşitme engelli (dilsiz ve sağır) bir yazar olan Maddie (Kate Siegel), orman içerisindeki ıssız bir evde tek başına yaşamaktadır.  Ancak bir akşam yalnız olmadığını anlar, çünkü psikopat bir katil (eski sevgili) sinsice onu takip etmektedir.

Anlıyoruz ki Maddie, yazdığı kitabı bitirmek için daha rahat bir ortam olan sessiz sakin bir orman evini seçmiş. Böyle ıssız ve yalnız bir ortam olunca da filmde korkuya yönelik sahneler kaçınılmaz diye bekledim. Çok geçmeden de haklı olduğum ortaya çıktı. 

Film aynı mekanda geçiyor ve çok az oyuncu yer alıyor. Filmin yönetmeni Mike Flanagan ve başrol oyuncusu Kate Siegel evliler ve senaryosu da her ikisi tarafından yazılmış. Diğer rollerde ise; John Gallagher Jr., Michael Trucco, Samantha Sloyan, Emma Graves var.


Filmde başrol oyuncusunun işitme engelli olmasını anlamı ne bilemedim. Çünkü bağırsa bile kuş uçmaz kervan geçmez bir yerde kimse duyamazdı. İşitme engelli olması bir tek sahnede anlam kazanıyor. Arkadaşının yardım çığlığını duymuyor. Ama bu sahne de çok elzem değil...

Başrol oyuncusunun işitme engelli olmasının bence filme bir katkısı yok. Seyrettikten sonra engelsiz biri de olabilirmiş fikri uyandırdı. Açıkçası işitme engelli bir rol varsa bunun daha anlamlı kullanılmasını bekledim. 

Duygu sömürüsü için mi işitme engelli bir karakter var diye düşünmeden edemedim. Yani acıma duygusu vererek filme bir katkı sağlamak amaçlı... "Aklımda deli sorular var" demiyorum. Sorum gayet mantıklı... Engellilere acımak maalesef bir önyargı. Bu filmde de bu amaçla kullanılmış olabilir.

Film uzun değil 81 dakika, korku filmi sevenler izleyebilirler. Hush, 2019 yılında Hindistan'da da "Kolaiyuthir Kaalam" ismiyle uyarlanmış. İlk fırsatta onu da izleyip karşılaştırmak istiyorum. 

ALİYE YÜCEL

17 Kasım 2019 Pazar

DOWN SENDROMLU OYUNCULAR



Mahsun Kırmızıgül'ün senaryosunu yazdığı, yönettiği ve oynadığı Mucize filmini blogumda yazmış ve"Bu engelli hikayesinin devam filmi de olsa..." demiştim. Sonra Mucize 2'nin çekildiği haberi geldi. Onu da konu alan bir yazı yazmıştım. Filmle ilgili bir çok haber yapıldı. Bunları ilgi ile takip ediyorum. Şimdi de "Mucize 2: Aşk" filminde down sendromlu çocuklara rol verdiği haberi yapıldı. Üstelik tam 147 down sendromlu çocuğa... 

Ünlü yönetmen, down sendromlu çocuklara rol vermesiyle ilgili olarak: “Türkiye’nin her bölgesinden Sivil Toplum Kuruluşları’yla görüştük ve sonunda Ulusal Down Sendromu Derneği’ne ulaştık. Böyle bir film için kapılarını çaldığımızda, yöneticiler ve aileler canla başla yanımızda oldular. Cem Ajans’ın İzmir şubesinde ön kayıt oluşturup, özenli bir çalışmayla 23 ilden katılım sağlandı. Toplam 147 down sendromlu çocuğumuz, projemizde rol üstlendi” diye açıklama yaptı.

Mahsun Kırmızıgül, down sendromlu çocukların sayesinde film setinin eğlenceli bir ortama dönüştüğünü söyleyerek “Bütün oyuncularımız, onların sayelerinde güzel vakit geçirdi ve çok mutlu oldular. Bir sahne sonunda çocuklar, derneğin gönüllü üyesi Barış Çağlayan’a “Bir çikolatayı hak ettik, değil mi?” diye sormaları, sette kahkaha tufanına yol açtı. Derneğimize, çocuklarımıza ve ailelerine sonsuz teşekkürlerimizi sunarız” diyor.

Mucize 2: Aşk’ta birbirinden ünlü oyuncular yer alıyor. Filmin başrollerinde; Mert Turak, Biran Damla Yılmaz, Fikret Kuşkan, Erdal Özyağcılar ve Şenay Gürler oynuyor. Diğer rollerinde ise; Meral Çetinkaya, Sinan Çalışkanoğlu, Suna Selen, Eren Hacısalihoğlu ve Erol Aksoy var. Filmde ayrıca 7500 yardımcı oyuncunun yer aldığı açıklanmış. Unutmayalım filminde Mahsun Kırmızıgül’de rol alıyor.

Mucize filminin hikayesinin gerçek hayattan alındığı öğrendiğimde çok şaşırmıştım. Böyle bir engelli hikayesinin gerçek olması beni derinden etkilemişti. Mucize’de Mert Turak (Aziz) spastik engelli bir genci canlandırıyordu. Devam filminde Aziz’in neler yapacağını çok merak ediyorum. Ayrıca; down sendromlu oyuncuların filmdeki rollerini ve sahnelerinin nasıl olacağını da merak etmemek elde değil.

Mahsun Kırmızıgül’ün yazıp yönettiği ve oynadığı Mucize 2: Aşk’ta engelli birinin hayatını anlatılıp şimdi de down sendromlu oyuncular yer alınca film sosyal sorumluluk projesine benzetiliyor. Film engellilere ve öğretmenlere adandığı açıklandı. Daha önce 1 Mart 2019 tarihinde vizyona gireceği söylenen film. O tarihte vizyona girmedi. Şimdi 6 Aralık 2019 tarihinde vizyonda olacağı açıklanıyor. Mucize’nin başarısı malum… Bakalım Mucize 2: Aşk nasıl bir başarı elde edecek.


ALİYE YÜCEL

30 Haziran 2019 Pazar

MUCİZE BU KEZ 7. KOĞUŞTA



Aras Bulut İynemli, "Tamam mıyız?" filminde engelli bir genci oynamıştı. Yetenekli oyuncu yeni filminde yine bir engelliyi canlandıracak. Tamam mıyız?'da bedensel engelli olan İynemli, bu kez zihinsel engelli olacak. "7. Koğuştaki Mucize" filmi zihinsel engelli bir baba ve küçük kızının hikayesini anlatıyor. Film, Güney Kore yapımı orijinal adı "Miracle in Cell No. 7" olan "Hücre 7 Mucizesi" filminin uyarlaması olacak.

Filmin konusu şöyle: Memo, küçük kızı Ova'ya çok bağlı ve onu çok seven bir babadır. Zihinsel engelli olan Memo yanlışlıkla bir cinayet suçunun faili olarak yakalanır. Cezaevine düşer. Burada beş suçlu ile birlikte aynı koğuşta kalır. Memo, içerdeki mafya babasının hayatını kurtarır. Mafya babası da Memo'yu cezaevinden çıkarmak için ilginç bir fikir bulur. Bu arada kızı büyür ve hukuk fakültesini bitirir. Babasını cezaevinden kurtarmak için çok çalışır...

7. Koğuştaki Mucize'de Aras Bulut İynemli'nin (Memo) kızını Nisa Sofiya Aksongur (Ova) canlandırıyor. Diğer rollerde ise: Celile Toyon, İlker Aksum, Mesut Akusta, Deniz Baysal, Yurdaer Okur, Sarp Akkaya, Yıldıray Şahinler, Deniz Celiloğlu, Gülçin Şahin Kültür, Ferit Kaya, Cankat Aydos, Hayal Köseoğlu, Doğukan Polat, Serhan Onat var. Lanistar Media ve Motion Content Group'un yapımcılığını üstlendiği filmin yönetmenliğini Mehmet Ada Öztekin yapıyor.


Filmin çekimleri Muğla'da yapılıyor. Muğla'daki çekimler bitince İstanbul Beykoz'da özel olarak yapılan platoda devam edilecek. Filmin, Güney Kore yapımı orijinali olan Miracle in Cell No. 7'yi izleyen herkes etkilenmiş ve çok beğenmiş. Film bir çok ödül kazanmış. Ülkemiz yabancı filmleri  uyarlama konusunda oldukça başarılı... Bunun pek çok örneği var. Bu nedenle 7. Koğuştaki Mucize'nin de güzel bir film olacağını tahmin etmek zor değil.

7. Koğuştaki Mucize'nin bu yıl içinde vizyona gireceği açıklanmış... Hafızalarda yer edecek bir baba kız hikayesi göreceğiz. Filmin tanıtımı için 7 yaşındaki minik Ova'ya hitaben "Senin baban kimselere benzemez, çünkü baban seninle aynı yaşta..." cümlesi kullanılmış. Çok etkileyici değil mi? Ne çok şey anlatıyor. Herkesi yüreğinden yakalayacak duygusal bir film seyredeceğimiz kesin... Bazen güldürecek, bazen de ağlatacak galiba...

Filmi merak ediyorum. En çok da zihinsel engelli baba rolündeki Memo'yu... Her insan farklı karakterde olsa da zihinsel engelli kişilerin neler yapıp, neler yapamayacağını, nasıl davranacağını bildiğim için inandırıcılık arıyorum. Zihinsel engelli Memo'nun neleri, nasıl yapacağını görmek istiyorum. Vücut dilini, hareketlerini, söylediklerini... Aras Bulut İynemli, çok yetenekli bir oyuncu... Rollerinin hakkını veriyor. Bu filmde zihinsel engelli birini nasıl canlandırdığını görmek istiyorum. Şimdiden iyi seyirler...

16 Eylül 2018 Pazar

MUCİZE'YE DEVAM



Mahsun Kırmızıgül'un senaryosunu yazdığı, yönettiği ve oynadığı "Mucize" bir engelli hikayesi olduğu için blogumda yazmıştım. Filmle ilgili olarak "Aziz’in köyden gittikten sonraki hikayesini de merak etmemek elde değil. Keşke devam filmi de çekilse…"demiştim. Film beni çok etkilediği için Mucize'nin devam filmini gönülden istemiştim... Ve Mucize'nin devam filminin çekimleri başladı. "Mucize 2 Aşk", 1 Mart 2019 tarihinde vizyona girecek.

Mucize, Mahir Öğretmen’in 1960 yılında İzmir’den doğuda bir köye tayinini ve burada yaşayan Aziz ismindeki spastik engelli gencin hayatını değiştirmesini anlatıyordu. Aziz rolündeki Mert Turak, çok ilginç bir tip ortaya çıkarmış, engelli genci çok başarılı bir şekilde oynamıştı. Kırmızıgül, devam filminde de başrolde oynaması için yine Mert Turak'a teklif götürmüş. Filmin afişine baktığımızda kabul ettiğini anlıyoruz. Yine çok başarılı olacağını tahmin etmek zor değil. Bu film onsuz olmazdı.

Mucize'nin başrollerinde; Talat Bulut, Mert Turak, Seda Tosun, Meral Çetinkaya, Ali Sürmeli, Cezmi Baskın, Sinan Bengier, Büşra Pekin ve Mahsun Kırmızıgül vardı. Kırmızıgül, ilk filmdeki kadrosunu korumak istese de filmin ikincisinde bazı değişiklikler var. Yeni filmde, ilk filmde olmayan oyuncular var. Yeni filmde; Mert Turak, Meral Çetinkaya, Şenay Gürler ve Mahsun Kırmızıgül'ün yanı sıra Fikret Kuşkan, Erdal Özyağcılar, Sinan Çalışkanoğlu, Suna Selen, Eren Hacısalihoğlu, Erol Aksoy ve Biran Damla Yılmaz rol alacak.


Aziz, köyün delisi ya da zihinsel engelli gibi algılanmıştı. Ben ilk sahneden itibaren onun spastik engelli olduğunu anlamıştım. Spastik engellilik bir akıl hastalığı veya zeka geriliği değildir. Spastik kişilerde beyin ile vücuda giden sinyallerin tam olması nedeniyle istem dışı hareketler oluşur. Zor konuşurlar, konuşurken kasılırlar, kekelerler. El ve kol koordinasyonunu sağlayamazlar. Yüzleri çeşitli ifadeler bürünür. İşte Aziz de böyle bir durumdaydı. Filmin sonunda da haklı olduğumu görmüştüm.

Mucize’nin hikayesi gerçek bir hayattan alınmıştı. Gerçek Aziz'in; eşi, 2 çocuğu ve torunuyla birlikte İstanbul’da yaşadığını öğrenmiştik. Bu masal gibi hikayenin gerçek olduğunu öğrenmek çok etkileyiciydi. Mucize, engellilere umut verme açısından da çok güzel bir filmdi. Filmdeki pek çok sahne akıllara kazınacak türdendi. Hele, Aziz’in babasının “Benim oğlum sakattır” sözü üzerine, kızın babasının “Kalbi sakat olmasın!” cevabı da her engellinin yüreğinden yakalamıştı.

Mucize, 2015 yılında gösterime girdiğinde çok büyük bir başarı elde etti. Çok sayıda seyirciye ulaştı. Televizyon kanallarında da defalarca gösterildi. Hala da gösteriliyor ve seyrediliyor. Devam filminin konusu açıklanmadı. Hikayesinin ilk filmden 7 yıl sonrasından başlayacak olduğu yazıldı. Devam filmlerinde ilk filmin başarısını geçmek çoğu zaman zordur. Umarız bu film ilk filmden daha başarılı olur. Mucize 2 Aşk filmi de herkesin yüreğine dokunur.

ALİYE YÜCEL

26 Ağustos 2018 Pazar

BİR İYİ FİLM



Bu hafta vizyona giren filmler arasında dikkatimi çeken bir film oldu. "İki İyi Çocuk" filminin fragmanını seyredince bir engelli hikayesi olduğunu anlıyorsunuz. Filmde; zihinsel engelli bir genç ile onunla yakından ilgilenen polisin dostluğunun hikayesi anlatılıyor. Zihinsel engellileri konu alan filmler dünya sinemasında ve Türkiye'de defalarca ele alındı. Bu filmi henüz seyredemedim. Filmde, zihinsel engelli genç nasıl aktarılmış çok merak ediyorum.

Yapımcılığını Koz Yapım yaptığı filmin yönetmeni Mehmet Demir Yılmaz. Komedi - dram türündeki filmin senaryosu Mehmet Demir Yılmaz ve Sertaç Yaşar'a ait. Başrollerinde Sarp Levendoğlu, Kazım Karakadıoğlu ve Sevcan Yaşar'ın oynadığı filmin diğer rollerinde; Devrim Özder Akın, Murat Serezli, Mehmet Ulusoy, Şeyda Terzioğlu, Hakan Güven, Mesut Kurt, Çağlar Deniz, Bülent Yıldıran oynuyor. Günay Karacaoğlu ve Hamdi Alkan da konuk oyuncu olarak yer alıyorlar. Filmin müziği Yeni Türkü grubunun solisti Derya Köroğlu tarafından yapılmış...

İki İyi Çocuk filminin konusu şöyle: Ercan (Kazım Karakadıoğlu) zihinsel engelli bir gençtir. Çocukken babasını bir trafik kazasında kaybetmiştir. Annesi ile Antakya'da yaşarlar. Ercan, kendi dünyasında kurduğu bir hayalle mutlu olmaktadır. Hayal dünyasında kendini polis olarak görür. Başarılı bir polis olduğuna, herkesin onu sevdiğine, şehirdeki herkesin kendine saygı duyduğuna inanmaktadır. Bu hayali sayesinde şehre yeni atanan başkomiser Serdar  (Sarp Levendoğlu) ile aralarında bir güçlü bağ oluşur.


Başkomiser Serdar, Ercan'a kol kanat gerer, onunla yakından ilgilenir, ona kardeşi gibi davranır. Ercan, Serdar sayesinde polis üniforması bile giyer ve onunla gezer. Ancak, hiç bir planı tutmayan beceriksiz defineciler kaçakçılık planlarına Ercan'ı da dahil edince işler karışır. Serdar bir yanda onu beladan kurtarmaya çalışırken, bir yandan da şehirde görüp aşık olduğu Defne (Sevcan Yaşar) ile bir araya gelmenin yollarını aramaktadır... Gerisini filmi seyredip göreceğiz.

Fragman ve verilen özetlerden anlıyoruz ki; çevresindekilerin ve özellikle de başkomiser Serdar'ın zihinsel engelli Ercan'a yaklaşımları çok doğru... Ercan, kendini polis gibi tanıtıyor ve çevresindekiler de bunu kabul etmiş gibi yapıp ona uyuyorlar. Serdar da Ercan'ı küçümsemek ve ona acımak yerine onu olduğu gibi kabul ediyor. Onunla iletişimde sabırlı ve anlayışlı davranıyor. Ona sevgi ve şefkat ile yaklaşıyor. Bir şeyler yapması için şans ve fırsat veriyor. Olması gereken de bu... Zihinsel engellilerle iletişimimiz böyle olmalı...

Zihinsel engellilerle iletişimi maalesef bilemiyoruz. Onlarla iletişim kurarken anlayışlı ve sabırlı olamıyoruz. Onlara sabır ve şefkatle yaklaşamıyoruz. Onları dinlemiyoruz, konuşmalarına ilgisiz kalıyoruz. Onları ya küçümsüyoruz, ya acıyor ya da görmezden geliyoruz. İki iyi Çocuk'ta zihinsel engellilerle iletişimin doğru anlatıldığını düşünüyorum. Gerçek bir hayattan esinlenilip yapılan filmin tamamında Ercan'ın çevresindekilerle ilişkisi nasıl aktarılmış izleyip görelim...

ALİYE YÜCEL

3 Haziran 2018 Pazar

DUYABİLEN İÇİN...



Bu hafta vizyona giren bir yerli film var. Film, birbirlerini işitme engelli sanan iki kişinin hikayesini anlatıyor. Fragmanları oldukça etkileyici. Filmin bir aşk ve dram filmi olmasının yanı sıra bir  farkındalık filmi olduğunu anlıyoruz. İşitme engellilere destek filmi olarak yapılmış... Engelli farkındalığına dikkat çeken bir film... "Deniz ve Güneş" filmini henüz seyretmedim. Ama bir engelli filmi olduğu görünce vizyona girince yazmak istedim.

Filmin yönetmeni Barış Denge, görüntü yönetmeni Feza Çaldıran, senaristi Yaşar Tolga Bozkurt. Filmin oyuncularına gelince; Şafak Pekdemir, Burak Serdar Şanal, Eylül Öztürk, Levent Özdilek, Otilia Bruma, Melissa Giz Cengiz, Yaşar Tolga Bozkurt, Yener Gürsoy, Seda Oğuz, Ayşen İnci ve Selahattin Taşdöğen. Yapımcılığını MT Film Prodüksiyon ve yürütücü yapımcılığını ATS Film Yapım yaptığı filmin müzikleri Fırat Yükselir'e ait.

Filmin konusu şöyle: Deniz (Burak Serdar Şanal), babasının isteği üzerine bir mantık evliliği yapacak ve Nurperi (Eylül Öztürk) ile evlenecektir. Evlilik öncesi Nurperi'nin yatıyla Otilia konseri için Burgazada'ya gelirler. Deniz, orada dalış yaparken Güneş'le (Şafak Pekdemir) karşılaşır. Güneş'in işitme olduğunu zanneder. Bu  nedenle onunla iletişim kurmak için işaret dilini öğrenmeye başlar. İşaret dili ile iletişim kurmaya başlarlar. Güneş de onun işitme engelli olduğunu zanneder. Birbirlerine aşık olurlar...


Filmin hikayesi bir uyarlama mı yoksa özgün mü bilemiyorum. Uyarlama değilse engelli farkındalığı adına yapılan bir filmimiz  oldu. Sinemamız için farklı bir adım... İşte bu çok önemli. Umarım herkese ulaşır. Gerçekten bir farkındalık sağlar... Bu film bize ayrıca konuşmadan da iletişim kurulabileceği anlatılıyor. Fragmanında ise Şemş-i Tebrizi'nin "Sessizlik en güzel sestir, duyabilen için..." sözleri geçiyor. Bu sözle filmde verilmek istenen kısaca özetlenmiş galiba...

İletişimsizlik en büyük sorunumuz. Ama insan isterse iletişimin bir yolunu buluyor. Filmde genç adamın sevdiği kişi için yaptığı çabadan anlıyoruz. Sevdiği kadınla iletişim için kurmak için bir çaba harcıyor ve işaret dili öğreniyor. Deniz ve Güneş her ikisi de işitme engelli değilse, peki işitme engelli kim? Filmde işitme engelli yok mu derseniz? Cevap: Evet var! Anladığımız kadarıyla Güneş'in küçük kız kardeşi işitme engelli...

Deniz ve Güneş, galada işitme engelliler için alt yazı ile gösterime sunulmuş. Böylece filmin  işitme engellilere de ulaşması sağlanmış. Filmin başrol oyuncuları ile yapılan röportajlarda hemen hepsi işitme engelliler için farkındalığa değinmişler. Tanıtımlarda da hep buna dikkat çekilmiş. Engelli farkındalığı verilmek istenen bu filmde; konu nasıl işlemiş ve konuya ne kadar yer verilmiş merak ediyorum. Ancak seyretmeden anlayamayız.


ALİYE YÜCEL

27 Ağustos 2017 Pazar

CANIM OĞLUM DİYEBİLMEK


Seyretmeyi merakla beklediğim bir film var. Henüz vizyona girmedi. Yapılan haberlere göre çekimleri yeni tamamlandı. Yönetmenliğini Nihat Durak'ın yaptığı "Babam" filmi... Babam, bir baba ve zihinsel engelli oğlunun hikayesini anlatıyor. Filmin başrollerinde; Çetin Tekindor, Melisa Şenolsun, Berker Güven, Erkan Kolçak Köstendil ve Cezmi Baskın var. Filmde Çetin Tekindor babayı, Berker Güven ise zihinsel engelli oğlu canlandırıyor. Dram yüklü bu film yılın en iddialı filmleri arasında yer alacak gibi...

Filmin konusu şöyle: "Yusuf (Çetin Tekindor) batacak olan konserve fabrikasını kurtarmaya çalışmaktadır. Bu arada karısı ölmüş ve zihinsel engelli oğlu Arif'le (Berker Güven) baş başa kalmıştır. Oğlunu, zihinsel engeli sebebiyle yıllardır kabullenemeyen ve iletişim kuramayan Yusuf, bu durumda büyük bir imtihan geçirmektedir. Genç öğretmen Feride (Melisa Şenolsun) ise atanamadığı için Yusuf'un fabrikasında çalışmaya başlar. Feride'nin ilgisi Arif'i değiştirmeye başlayınca, Yusuf 'un da oğluna bakışı değişir. Çevrede olanlar ve yaşadıkları Yusuf, Arif ve Feride'yi birbirine yakınlaştırır..."

Çekimleri Çanakkale Gelibolu'da yapılan filmin yönetmeni Nihat Durak, Babam filmi için şunları söylüyor: "Filmin bir yaşanmışlığı yok, birden çok şeyden esinlendim. Zeka özürlü bir çocuğun aile olarak yakınıyım. Bunun zorluklarını bire bir gözlemledim. Başka bir hikayeyle "Yusuf" karakteriyle buluşturdum. Filmde Yusuf'un farklı bir yaşam muhasebesine girmesini, oğlu ile ilişkisini restore etmesini işledim. Feride karakteri, Yusuf ve Arif'in yaşamlarının değişmesini sağladı."


Filmde zihinsel engelli Arif'i canlandıran Berker Güven daha önce de bir tiyatro oyununda engelli bir karakteri canlandırmış... Filmle ilgili olarak; "Zihinsel engelli bireylerle bir hafta vakit geçirdim. Sonra Amerika'ya gidip oyuncu koçlarıyla çalıştım, Türkiye'ye döner dönmez de çekimlere başladım. Zorlukları olan ama oynaması keyifli bir rol. Çetin Tekindor ile baba-oğlu oynamak bir oyuncunun yaşayabileceği en şahane duygu. Onun karşısında çok rahat oynadım, çok güzel sahneler çıktı. Bu filmde oynadıktan sonra yaşam enerjim geldi" diyor.

İşim, çevrem, ilgim gereği pek çok engelli ve ailesini tanıma fırsatım oldu. Her ebeveyn engele farklı yaklaşıyor. Her engeli çocuğun farklı zorlukları oluyor, ancak zihinsel engelli olunca iş daha zorlaşıyor. Bu durumun sosyal, psikolojik, maddi ve manevi her türlü zorluğuna katlanmak gerekiyor. Yük genelde annelerde oluyor. Bazı babalar engelli bir çocuğu kolay kolay kabullenemiyor. Engelli olan çocuğuna gereken ilgiyi gösteremiyor. Onu görmezden görebiliyor.

Engelli çocuklar, bu dünyaya böyle gelmek istemediler ki. Bu onların suçu değil. Engelli çocuk da, engelsiz çocukla aynı ilgi ve sevgiyi hak eder. Sevgi ve ilgiyi genelde anne gösterir. Mücadele ve yük anneye kalır. Ama ya iş bir gün babaya düşerse... İşte filmde bunlar anlatılıyor. Acaba nasıl anlatılmış, nasıl bir bakış acısı getirilmiş? Zihinsel engelli çocuk babası olmak nasıl aktarılmış? Filmde baba, zihinsel engelli oğluna nasıl davranıyor? En önemlisi de "oğlum", "canım oğlum"  diyebiliyor mu? Bunları görmek istiyorum.


ALİYE YÜCEL

6 Kasım 2016 Pazar

ÖNCE VE SONRA


Senden Önce Ben (Me Before You) filmi, gazeteci ve yazar Jojo Moyes'in 2012 yılında yazdığı ve Çok Satanlar listesinde yer alan, aynı adlı romanından uyarlanmıştır. Romanın kahramanının engelli olduğu öğrendiğim için merak ediyor ve okumak istiyordum. Ben okuma listeme aldığımda da romanın filme uyarlandığı haberleri çıktı. "Önce okusam mı? Yoksa seyretsem mi?" diye düşünürken, okumadan önce seyrettim. Artık okur muyum? Bilemiyorum. Ama seyredince yazmadan duramadım.

Filmin konusu şöyle: Will Traynor,  yakışıklı, zengin ve başarılı genç bir adamdır. Geçirdiği bir trafik kazası sonrasında felçli hale gelmiştir. Will, bu durumda yaşamak istemez. Dünyaya küsmüştür ve ölmek istemektedir. Louisa Clark ise bir kafede garsonluk yapan genç bir kızdır. İşten çıkarılınca yeni bir iş aramaya başlar. Ve Will'e bakıcılık yapmak üzere işe alınır. Farklı kültürlerden geldikleri için önceleri anlaşamasalar da zamanla birbirlerine alışırlar. Aralarında gelişen yakınlık ikisini de değiştirmiştir. Artık onları farklı ve zorlu bir sınav beklemektedir...

Senden Önce Ben, 2016 yapımı Amerikan, İngiliz ortak yapımı bir film. Romantik bir dram olan filmin yönetmeni Thea Sharrock. Bir kadının romanını, yine bir kadın filme aktarmış. Sharrock tiyatro yönetmeni, Senden Önce Ben onun ilk filmi. Filmin oyuncuları; Emilia Clarke, Sam Claflin, Jenna Coleman, Charles Dance, Janet McTeer,  Matthew Lewis ve Ben Lloyd-Hughes. Film, çok satan bir romandan filme aktarıldığı için olumlu ve olumsuz pek çok çeşitli eleştiri aldı.


Benim en büyük eleştirim hep aynı hikaye olması, hep aynı konunun ele alınması... Kaza sonucu engelli olan bir adam ve bakıcısının hikayesinin anlatıldığı en az beş film sayabilirim. Bunlar; İspanyol yapımı İçimdeki Deniz (Mar Adento), Bollywood yapımı Guzaarish, ABD ve Fransız ortak yapımı Kelebek ve Dalgıç (The Diving Bell And Butterfly), Fransız yapımı Can Dostum (Intouchables) ve Polonya yapımı Hayat Çok Güzel (Life Feels Good). Saydığım filmlerin hepsinden benzer, hatta birebir aynı sahneler var. Üstelik ikisinde de (İçimdeki Deniz ve Guzaarish) aynı ölüm isteği işleniyordu. Neden özgün bir engelli hikayesi bulunamıyor, anlamak zor.

Bunları söyledikten sonra tavsiye eder miyim? Evet ederim. Romantik filmleri sevenler izlemeli... Film aşka ve sevgiye inanmamızı sağlıyor. Ama yetiyor mu? İşte onun için seyretmek gerekiyor. Anlattığı daha çok şey var. Louisa'nın Will'e yaşama sevinci verme ve değiştirme çabası çok etkileyici. Böyle bir sevgili, eş veya arkadaş bulan bir engelli çok şanslı olmalı diye düşünüyor insan... Will ve Louisa karakterlerini oynayan oyuncular çok başarılılar... Kitabı okurken gözlerimin önüne ikisi gelecek eminim. Film, aslında başımıza her an her şeyin gelebileceği gerçeğini de bize gösteriyor. Ama diğer konular arasında bu fikir kayboluyor sanki...

Senden Önce Ben'de engelli birinin duygu ve düşünceleri çok güzel yansıtılmış... Engelliyseniz filmdeki pek çok sahne sizin için kaçınılmaz olacaktır. Will'in "Benimle birlikte bu sandalyeye bağımlı kalmanı istemiyorum..." demesi engelli biri için çok tanıdık bir cümle... Hayatta isteyeceği ve yapabileceği her şeye sahip olan birinin daha sonra tekerlekli sandalyeye bağımlı olması çok zor, kabul ediyorum. Ancak, empati kurmaya çalışsam Will'den farklı düşünüyorum. Filmin sonunun farklı olmasını bekleyen ve isteyen sadece ben değildim sanırım.

ALİYE YÜCEL


7 Ağustos 2016 Pazar

PAS SİLİNİR, KEMİK İYİLEŞİR


Sonunda Pas ve Kemik (Rust and Bone) filmini seyrettim. Defalarca seyretmek istesem de hep ertelediğim filmi, beklediğimden de iyi buldum. 2012 yılı yapımı Fransız filmi olan Pas ve Kemik (Orijinal adı: De rouille et d'os), Craig Davidson'ın kısa hikayesinden uyarlanmış. Romantik bir dramı işleyen filmin yönetmenliğini Jacques Audiard yapıyor. Oyuncuları; Marion Cotillard, Matthias Schoenaerts, Celine Sallette, Bouli Lanners ve Armand Verdure.

Filmin konusuna gelince: Alain (kısa adıyla Ali), küçük oğlu ile kız kardeşinin yanına yerleşir. Bir gece kulübünde bodyguard olarak çalışmaya başlar. Gece kulübünde meydana gelen kavgada Stephanie ile tanışır. Katil balina eğitmeni olan Stephanie bir akvaryum kazası sonucu iki bacağını dizine kadar kaybeder. Ali ve Stephanie çok farklı kişilikte iki insan olsa da bu kazadan sonra yakınlaşırlar...

Film; doğuştan ya da küçük yaşta engelli olmakla sonradan engelli hale gelmek arasındaki farkı çok iyi yansıtıyor. Doğuştan ya da küçük yaşta engelli olunca buna alışıyor ve kabulleniyorsun. Yetişkin bir yaşta engelli olmak kolay değil. Stephanie'nin bacaklarını kaybettikten sonraki çaresizliği ve acısı çok güzel yansıtılmış... Oyunculuk çok başarılı... Bu arada bacaklarının nasıl böyle göründüğünü merak etmemek elde değil. Gerçekten kesilmiş gibi duruyor. Bunun nasıl olduğunu burada yazmayacağım. Ama çok emek isteyen bir iş olduğu bir gerçek...


"Engelli olmak kadın erkek herkes için aynıdır, cinsiyet fark etmez..." diye düşünenler varsa, şunu belirteyim ki bir kadın olarak engelli olmak çok daha farklı, çok daha zor...  Filmde bu çok iyi bir şekilde verilmiş... Engelli bir kadın olan Stephanie'nin içinde bulunduğu durum çok güzel aktarılmış... Engelli bir kadının psikolojisi çok iyi anlatılmış. Hem de bir çok sahnede sözlere bile gerek kalmadan. Hal, tavır, mimik ve bakışlarla... Bu nedenle yönetmen ve oyuncuyu kutlamak gerek.

Filmde karakterler çok gerçekçi, her şey doğal akışında gidiyor. Belki de Ali'nin hal ve tavırlarından böyle hissediyoruz. Duygular çok yerli yerinde aktarılmış, verilmek istenen çok iyi yansıtılmış... İnsana kolayca geçiyor. Duygusal olarak engelli bir adam ve bedensel engelli bir kadının aşk hikayesi olarak görülse de, her şey bu kadar basit değil. İkisi arasındaki bu yakınlaşma bir mecburiyet olarak görülmemeli... Ya da ben öyle görmek istemedim.

Filmle ilgili çok şey yazılabilir. Muhteşem güzellikte sahneleri var. Blogumda görüp "Ama bu bir engelli filmi..." diye düşünüp izlemekten vazgeçenlere tavsiyem, izlemeniz. Pas ve Kemik, sadece bir engelli filmi değil. İnsan ilişkilerine dair çok şey anlatıyor. Hayata bakışımızı gözden geçirmenizi ve empati kurmanızı sağlıyor. Zorluklara karşı direnme gücü veriyor. "Pas silinir, kemik iyileşir..." diyerek kötü günlerin bir gün geçeceğini söylüyor. İçten içe bir umut aşılıyor. İzleyin! Asla zaman kaybı değil...

ALİYE YÜCEL

                                                                                                  


1 Mayıs 2016 Pazar

ÖTANAZİ VE HAYAT


Guzaarish'i izlerken "Bir ötanazi filmi daha..." dedim. 2010 yapımı bu filmi, İçimdeki Deniz filmine çok benzettim. Guzaarish filmi için Bollywood yapımı bir Mar Adentro (İçimdeki Deniz) dersek yanlış olmaz. Aynı onun gibi kaza sonucu kötürüm olan bir adamın ötanazi isteğini işliyor. Ötanazi konusunu ele aldığı için çok dramatik olduğunu düşünmeyin. Aynı zamanda eğlenceli bir film... Filmin yönetmeni Sanjay Leela Bhansali. Bhansali, çok ses getiren Black filminin de yönetmeni... Başrollerinde ise Hint sinemasının iki ünlü ismi: Hrithik Roshan ve Aishwarya Rai Bachchan var.

Filmin konusuna gelince şöyle; Ethan Mascarenhas (Hrithik Roshan) ünlü bir sihirbazdır. Merlin lakabını almıştır. Bir gösteri sırasında kaza geçirir. Kaza sonucunda boynundan aşağısı felçli hale gelir. Ethan evinden hiç çıkmadan, ancak yaşama sevgisini de kaybetmeden 14 yıl böyle yaşamıştır. Engellilere destek olmak için kitaplar yazmıştır. Bir radyoda da ilgiyle dinlenen bir program yapmaktadır. 12 yıl boyunca ona güzeller güzeli hemşiresi Sofia (Aishwarya Rai Bachchan) bakmış, onun her şeyi ile ilgilenmiştir.

Yıllar geçtikçe genç adamın durumu kötüleşmekte, iç organları iflasa doğru gitmektedir. Bu yüzden yaşadığı hayata bir son vermek ister ve ötanazi için mahkemeye başvurur. Avukatlığını da yakın arkadaşı Devyani üstlenir. Ancak, Hindistan yasaları ötanaziye izin vermez. Böylece davayı kaybeder... Ancak ötanazi fikrinden vazgeçmez. Diğer yandan Omer isimli bir genç Ethan'dan sihirbazlık dersi almak için gelir. Ethan, bildiği bütün sihirbazlık sırlarını ona öğretir...



Ethan, ötanazi isteyen bir kişi olarak çok hayat dolu... Espriler yapıyor. Gülüyor, güldürüyor. Gözleriyle ne çok şey anlatıyor. (Göz demişken, Ethan ve Sofia'nın gözleri inanılmaz güzellikte...) Karizması müthiş. Sevgi dolu... Film boyunca ötanazi fikirden vazgeçmesini bekledim. Çevresindeki herkes ona çok iyi davranıyor. Seviyor, seviliyor... Ondan bıkan hiç kimse yok. Üstelik çok da iyi bakılıyor. "Neden ölmek ister ki? Neden ecelini beklemez?" diye düşünmeden edemiyor, insan...

Guzaarish; senaryosu, oyunculukları, görüntüleri, müzikleri oldukça güzel bir film. İlgiyle izlenecek ve üzerinde düşünülecek türden... Çok etkileyici sahneleri var. Garip bir hüzün bırakıyor. Oyuncuların enerjileri yüksek... Çeşitli duygular yaşatan repliklerle dolu... Koşulsuz sevmeyi ve şükretmemiz gereken ne çok şey olduğunu anlatıyor. Ben bir engelli hikayesi olarak baktım. Büyük ve gerçek bir aşk hikayesi aslında...

Gelelim ötanaziye... Durum ne olursa olsun ötanaziyi desteklemem mümkün değil. Başta inancıma ters... Hayata da asla Ethan gibi bakmam, bakamam... Ben de onun çevresindekiler gibi bu isteğinin yanlış olduğunu düşünürüm. Ancak bazı sahneleriyle engelli çaresizliğini öyle güzel ortaya koyuyor ki... İnsan ister istemez empati yapıyor. Tabii bizim bundan alacağımız ders; bu çaresizlikten kaçmak yerine, sabırla hayatı sürdürmek olmalı... Ve her şeye rağmen hayat devam etmeli...


ALİYE YÜCEL

3 Ocak 2016 Pazar

"BAMBAŞKA" BİR ENGELLİ FİLMİ


Yeni bir engelli filmi daha vizyona girmeye hazırlanıyor. "Bambaşka" 8 Nisan 2016 tarihinde vizyonda olacak. Film, bir kaza sonucu engelli hale gelen Doğa'nın hayata tutunma çabasını konu alıyor. Filmin haberlerini, afişini ve fragmanını görünce çok şey vaat ettiğini görüyoruz. Beğeniyle seyrettiğimiz ve çok sevdiğimiz eski Türk filmleri tadında bir film gibi... Umarım sonu eski Türk filmlerinden farklı olur!

Engelli farkındalığını anlatmak için çekilen filmin yapımcısı ve senaristi Bülent Aydoslu. Yönetmeni ise Bahadır Abşin. Filmin başrollerinde; Buse Sevindik, Birgül Ulusoy, Caner Tanrıverdi, Tayfun Sav, Fatih Paşalı ve paylaştığı fotoğraflarla sosyal medya fenomeni olan Cansu Taşkın oynuyor. Film, bir sosyal sorumluluk projesi olarak düşünülmüş... Kültür Bakanlığı tarafından desteklenen filmin çekimleri İzmir Boyoz Akademi Oyunculuk Okulu tarafından yapılmış... Komedi filmlerinin ilgi gördüğü günümüzde romantik bir dram olan filmin ilgi görmesini dilerim.

Filmin konusu şöyle: Doğa, üniversite öğrencisi genç bir kızdır. Hayat dolu, eğlenceli biri olan Doğa bir kaza geçirir. Kaza sonucu omurilik felci olur ve belden aşağısını hissedemez. Tekerlekli sandalyede yaşamaya başlar. Hayatı tamamen değişen ve yaşama sevincini kaybeden genç kız bir gün Yiğit ile tanışır. Yiğit, medyatik bir oyuncudur ve nişanlısı tarafından aldatılmıştır. Yiğit, ruhsal yıkımını atlatmak isterken, Doğa da Yiğit'le hayata tutunmayı dener. İki genç, engelli ve engelsiz kişilerin birlikte yaşayabileceğini gösterirler...


Bambaşka için yapılan haber, fragman ve tanıtımlardan anlıyoruz ki filmde engelli birinin hayata tutunma çabaları ve çevresiyle olan ilişkileri ele alınıyor. Doğa, engelli hale gelince hayata küsüyor. Sonradan engelli hale gelen kişilerin bu ruh halinde olması çok rastlanır bir durum... Hayatını normal bir şekilde sürdürürken birden engelli olmak, tekerlekli sandalyede yaşamaya başlamak hemen kabullenilir bir durum değil. Ancak hayat devam ediyor. Doğa da mücadelesini sürdürürken; sevip, seviliyor ve hayata başka bakıyor. Bambaşka, bir sevgi filmi... Sevgi ve aşk gerçek olunca engelli, engelsiz ayrımı kalmıyor.

Seyretmeden bir şeyler yazmak pek uygun değil. Ancak, film sadece engellinin değil, çevresinin de engel ve engelliye bakışını yansıtıyor. Yiğit, aldatılmanın yıkımını Doğa'nın sevgisiyle atlatmaya çalışıyor. Mutluluğu onda buluyor... Film de pek çok engelli ebeveyninin çabalarını da görüyoruz. Doğa'nın annesi Hatice Hanım kızı için her türlü zorlukla savaşıyor. Kızının eski günlerine dönmesi için çabalıyor... Babası Behzat Bey de kızı için ne yapacağını bilemiyor ve onun mutlu olması için uğraşıyor...

Bir engelli hikayesini anlatan Bambaşka'nın nesi bambaşka çok merak ediyorum. Doğa rolündeki oyuncunun engelliyi nasıl canlandırdığını da... Eski Türk filmlerine benzeyen filmin  sonunun onlara benzemesini istemiyorum. Sonunda Doğa iyileşip, kalkıp yürümesin! "Bu nasıl bir dilek?" diyenlere şunu söylemek istiyorum. Unutmayın, ömür boyu bu şekilde yaşayanlar var. Bir kişinin sevgiyi ve mutluluğu hak etmesi için mutlaka engelsiz olması gerekmiyor. Engelli ve engelsiz kişiler de birlikte mutlu olabilir. Biraz da bunlar anlatılmalı...

ALİYE YÜCEL

Formun Üstü

 

25 Ekim 2015 Pazar

TUUBA İLE EMİN


Blogu açtığımdan beri "Mutlaka yazmalıyım..." dediğim ama bir türlü yazamadığım bir film var. Geçenlerde, "Sinema Tarihinin Hiçbir Zaman Unutulmayacak Efsanevi Sahneleri" arasında bu filmin de adını görünce yazmak istedim. Vizontele Tuuba'dan bahsedeceğim. Vizontele ve Vizontele Tuuba filmlerini seyretmeyen kalmamıştır. Her iki filmde yerli sinemamız adına çok başarılı filmlerdi.  Ancak Vizontele Tuuba'nın çok önemli bir misyonu daha vardı. Film, belki de engelli karakterin olumlu sunulduğu ilk yerli filmlerden biridir.

Yılmaz Erdoğan'ın yazdığı, yönettiği ve oynadığı filmin diğer başrollerinde; Tuba Ünsal, Demet Akbağ, Tarık Akan ve Altan Erkekli oynuyordu. Hatırlatmak için, Vizontele filminin devam filmi olan Vizontele Tuuba'nın konusu ise kısaca şöyle: 1980'li yıllarda bir öğretmen (Tarık Akan) Güneydoğu'da kütüphanesi bile olmayan bir kasabaya Kütüphane Müdürü olarak tayin edilir. Gelen aile ile kasabalıların hayatları renklenir. Öğretmenin engelli kızı Tuuba ile köyün ilginç karakteri Deli Emin çok iyi anlaşırlar ve birbirlerini severler...

Tuuba karakteri; filmde acınacak, zavallı, alay edilen ve dışlanan bir karakter değildi. Bu yüzden seyrettiğimde çok etkilenmiştim. Tuuba, bir trafik kazası sonucu engelli hale gelmiş... Engelli ve tekerlekli sandalyede olmasına rağmen durumunu (pek çok engelli gibi) kabullenmiş durumdaydı. Bize de "Madem bu durumdayım. Öyleyse böyle yaşamak zorundayım..." mesajını veriyordu. İşte bu çok önemli... Kim bilir? Belki de Yılmaz Erdoğan, böyle bir kız tanımıştır. Engelli olmasına rağmen ağlatmayan ve tebessüm ettiren...


Evet Tuuba'nın içinde bulunduğu psikolojik durumu çok önemli... Ama bence filmle ilgili daha önemli bir olgu var. Bu da Deli Emin karakterinin Tuuba'ya olan yaklaşımı... Emin, lakabı Deli olmasına rağmen pek çok aklı başında insandan çok doğal ve normal davranıyor. Tuuba'yı görünce ona engeliyle ilgili farklı bir yaklaşımda bulunmuyor. Ne negatif ne de pozitif... Her engellinin isteyeceği gibi, doğru bir yaklaşım sergiliyor. Engelini hiç önemsemeden ondan bir şeyler yapmasını isteyebiliyor.

Deli Emin ise gerçekte ve bazı filmlerde gördüğümüz psikolojik yada zihinsel engelli olduğu için "Köyün Delisi" adı verilen bir karakter... Deli Emin, Vizontele filmlerinin en önemli ve başrol  karakteri... Aslında farklı fikirleri ve hazırcevaplığı ile belki de bir dahi... Ona karşı acıma, alay, küçümseme gibi olumsuz duygular taşımak imkansız. Güzel yüreği, iyimserliği ve insan verdiği değerle çok özel bir karakter... Belki Emin de ayrı bir yazı konusu...

Son yıllarda sinemamızda engelli karakterlerin başrol oynadığı ve olumlu sunulduğu filmlere rastlıyoruz. Başka Dilde Aşk, Benim Dünyam, Tamam mıyız?, Sadece Sen ve Mucize gibi... Ama Vizontele Tuuba 2003 yapımı bir film. O yıllarda böyle bir engelli filmi görmek çok etkileyiciydi. Filmin siyasi, sosyal pek çok mesaj verdiği biliyoruz. Ancak engelliye bakışı, ona yaklaşımı açısından da ayrı ve önemli bir mesaj daha veriyor. O da engelinin takınması gereken ruh hali ve engelliye yaklaşım şeklimiz...  


ALİYE YÜCEL

9 Ağustos 2015 Pazar

BEN BİTKİ DEĞİLİM


Hayat Çok Güzel (Life Feels Good) Polonya yapımı bir film. Orijinal adı Chce Sie Zyc, Lehçe "Yaşamak İstiyorum" anlamına geliyormuş. Film, beyin felci (Cerebral Palsy) geçiren ve dünya ile bağlantı kurmadan büyüyen Mateusz'un hikayesini anlatıyor. Konusu gerçek bir hayat hikayesinden alınmış. Bu etkiyi arttırıyor. Daha ilk sahnede bir engelli filmi olduğunu anlıyorsunuz. "O zaman seyretmek istemem.." derseniz, inanın çok şey kaçırmış olacaksınız. Bu filmi izledikten sonra "İyi ki blogum var. Film hakkında düşündüklerimi yazabileceğim..." dedim. 

Filmin konusu şöyle: Doğuştan, beyin felci geçirmiş olan Mateusz'a zekasında bir problem olmadığı halde zeka geriliği teşhisi konmuştur. Ailesinin ilgilenmesine rağmen yetişkin olunca  zihinsel engelliler kliniğine yatırılır.  Çevresinde olan biten her şeyin farkındadır. Ama kendini ifade edememektedir. Mateusz, kendini ispat etme çabası içindedir. "Bir bitki olduğunuzda sizi kimse anlamaz..." diyen Mateusz tam 25 yıl sonra zekasında bir problem olmadığını anlatmayı başarır...

Hayat Çok Güzel çok etkileyici bir film. Film, Mateusz'un gözünden hayata bakışı konu alıyor. Onun iç sesiyle anlattığı duygularını anlamaya çalışıyor, dünyayı onun gözüyle görüyoruz. Mateusz'un çocukluğunu Kamil Tkacz, yetişkinliğini Dawid Ogrodnik canlandırıyor.  Oyunculuklar muhteşem. Filmin yönetmeni Maciej Pieprzyca. Oldukça başarılı bir film ortaya koymuş. Biraz durağan bir film ancak Mateusz'un gelişimini merak ettiğiniz için sıkılmıyorsunuz. Ya da ben hiç sıkılmadan izledim. Hüzün ve espri bir arada... Ayrıca kurgusu çok iyi ve sahneler sıkmayacak uzunlukta... Uluslararası festivallerde aldığı ödülleri hak etmiş...


Film dokunaklı sahnelerle dolu... Sosyal hizmet uzmanının "Bir bitkiden farkı yok" dediğinde annenin ümitsizliğini görmeniz gerekir. Kız kardeşinin annesine "Sen de ondan utanıyorsun değil mi?" diye sorduğu soru pek çok engellinin evinde yüksek sesle söylenmese de akıllardan geçmiştir. Anne ve babasıyla paylaştığı bir çok sahnede boğazınıza bir yumruk oturuyor. Gönüllü olarak gelen kızın "Bana tepki veriyor" demesi... Buna itiraz eden görevliye de "Kelimelere ihtiyacın yok. Gözdeki bir bakış yeter..." dediği sahnede anlaşılmanın bir insan için önemini kavrıyorsunuz.

Filmin pek çok yerinde engellinin yaşadığı gerçeklerle karşılaşıyorsunuz. Annesi, babası, kardeşleriyle yaşadığı ilişki ve ilgi farklılıkları... Büyüdükçe ihtiyaçlarının artması gerçeği... Durumunu anlayamayan kişiler tarafından (geri zekalı muamelesi yapılıyor) gördüğü muamele... Sosyalleşme sürecinde yaşadığı zorluklar... Annesinin yaşlanması ve ona bakmakta zorlanması.... Her şeye rağmen hayatı sevmesi ve vazgeçmemesi gibi...

Film, engelliye nasıl bakıldığını ve engelli sorunlarına ne kadar ilkel bir yaklaşım içinde olduğumuzu bir kez daha ortaya koyuyor. Engelli olmanın en zor yanı kendini ispat zorunda olmaktır. Bu filmde bu çok güzel anlatılmış... İletişim herkes için ne kadar  önemli ve değerli... Engelliysen bu daha da önem kazanıyor. Mateusz, bu durumda bile "Hayat güzel, yaşamak istiyorum..." diyorsa, hayatının yolunda gitmediğini düşünenler bakış açısını değiştirmeli...

Not:

Sahne aralarında çeşitli semboller kullanılıyor. Bunların ne olduğunu merak ediyor. Öğrenince çok etkileniyorsunuz.

Film "Bitti..." deyip bırakmayın. Jeneriğin aktığı sahneyi  sakın kaçırmayın. Çok şey anlatıyor!


ALİYE YÜCEL